Biliyer kistadenomlar ve kistadenokarsinomlar karaciğerin nadir kistik tümörlerindendir. Gerek tanı gerekse de tedavi sürecinde özellik gerektiren bu tümör tipi için 15 yıllık Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilimdalı’nın deneyimi değerlendirildi. 1989-2004 tarihleri arasında tetkik ve tedavi edilen 11 olgu retrospektif olarak klinik ve histolojik parametreleri ve cerrahi tedavileri açısından tekrar gözden geçirildi. 11 olgunun 9’u kadın, 2’si erkek iken yaş ortalamaları 52 (33-70) olarak izlendi. Klinik ön tanı açısından 11 olgunun 6’sının (%54) kist hidatik olarak değerlendirildiği ve bu olgulardan 3’üne daha önceden drenaj prosedürlerinin uygulanmış olduğu görüldü. Tüm olgulara total eksizyon uygulandı. Tümör çapı ortalaması 8.3 cm olarak saptandı. Tanı aşamasında preoperatif dönemde, bu tümörlerin diğer kistik karaciğer tümörlerinden ayırıcı tanısını yapmak oldukça güçtür. Ülkemiz için ciddi sağlık sorunu oluşturan kist hidatik lezyonları ile klinik olarak karışabilmeleri ve tam rezeksiyon yapılmadığı takdirde nüks oranlarının yüksek olması nedeniyle özellikli bir hastalık grubunu oluşturmaktadırlar.
Biliary cystadenoma and cystadenocarcinomas are very rare neoplasms of the liver. The 15-year experience of the University of Ege Faculty of Medicine was retrospectively evaluated for this tumor type, which has particularities with respect to diagnosis and therapy. The clinical, histologic and surgical therapeutic features were retrospectively evaluated for 11 cases (9 female, 2 male) operated between 1989 and 2004. The mean age of the patients was 52 (range, 33-70). In six of 11 cases (56%) the initial diagnosis was hydatid cyst and three patients had undergone external drainage. All cases were totally excised. The mean tumor diameter was 8.3 cm. Differential diagnosis of this tumor group from the other cystic lesions of the liver is difficult in the initial diagnosis stage. They constitute an important disease process as they can be misinterpreted as hydatid cysts, which is an important health problem in our country, and because they have a high rate of recurrence unless they are totally resected.